Niye hayatıma
arzuladığım, istediğim sevgiliyi, kutsal birlikteliği sokamadığımın idrakına
vardım bu gece. Dünden beri mesajlar veriliyorken şimdi şuan 21.00 feribotunda
beklerken uyandım.
Dün gece bir mesajcı dedi ki; bu işler mürşitsiz, Kamil
insansız olmaz. Bir sürü de örnek verdi kültürümüzden, topraklarımızdan… Ben de direndim ona bal gibi olur diye.
İnsanın müridi de mürşidi de kendisidir, Yaradan ona yön verir. Eğer
ihtiyacıysa öyle olur, deyip kestirip attım.
Bugün de öğlenden
sonra yeğenimle sohbetleşirken, konu ilişkilere geldi. O da bana ‘’hala sen
Şems’ini bekliyorsun’’ dedi. Ve idrakım, uyanış arefesine geldi.
Şimdi de anlıyorum
ki ben sevgiliyi arzulayıp isterken, bir yandan da kendi kendime yolumu bulurum
deyip, kendi yoluma taş koyuyormuşum. Sevgili diye istediğim ‘’O’’ değil mi ki?
Mürşit mürit, mürit mürşit olduğumuz. Birbirimiz de yok olup ‘’O’’ olduğumuz
değil midir ki? Bal gibi ben de Kamil İnsanı istiyorum, yoldaşımı istiyorum
tabi ki. Nasıl bir yanılsamaya düşmüşüm de, dün gece bana anlatmaya çalışan
elçiyi( mesajcıyı) anlamayıp ona; ‘’ aradığın sensin, sen Kamil İnsan
potansiyelisin, kendi kendine de yürüyebilirsin bu yolda’’ demiştim. Ve şimdi
anlıyorum ki istediğim ilişkiyi hayatıma sokamayışım; bu anlayış düzeyimle
kibre düşüp, acizliğimi kabullenmeyip( bu gece ki Tantirik toplantımızda Hasan
Sonsuzun hatırlatmasıyla) Kamil İnsanı reddedişimmiş. Bir dış gücün
yönlendiriciliğine içten içe tepki duymuşum. Özgünlüğümü, özgürlüğümü,
özerkliğimi savunurken kibrin esaretinde yalnızlaştırmışım kendimi. Sonra da yoldaşımı arar olmuşum. Asıl özgürlük
ÖZERKlik meğerse kibirime teslim olup, ondan sıyrılabilmemmiş. Özde GÜRLEŞMEK
(ÖZGÜRLÜK), BİRliktelikle güçlenecek bir durum. Tıpkı Özdeki gücü, kapsayıcılığı
yani ÖZERKliği erilin ve dişilinle kavuşunca elde edebileceğin gibi.
Bir ilişkidir insanı BİR eden.
Hayat yolunda Yoldaşlık, Rehberlik, Candaşlık, Aşkdaşlıkdır
Aslolan. Aşk olan.
Yeğenimin dediği gibi Şems’imi arıyorum, bekliyorum, teslim
oluyorum.
Ben dişil olup, rahim olmanın kutsal teslimiyetin de aşk
okyanusunda akmak varken, eril de olup ; her şeyi kendimin de yapabileceği
(hatta müritte benim mürşit de benim diyerek) anlayışıyla, aradığımı iter,
çeker vaziyete gelmişim. Çelişirsem nasıl akabilirim ki? Çelişirsen akamazsın.
Gel git yaşar durursun. Tıpkı içimdeki güce tam teslim olmayıp, ondan şüphe
duyarken, korku ve vesveselerle endişelerle sürekli güven kırıklıkları
yaratarak yürürken, dışardan da bir gücün beni yönlendirmesini beklemek ona güvenmek
ama ona da tam teslim olamayıp bilinç altından tepki duymak.
Aman Allahım ne yaman çelişkiler bunlar, bu çelişkiler
havuzunda bir yandan da okyanus olmak paradoksunu yaşamaklar.
İçimizdeki sonsuz kaynağa tam teslim olup, onun içsel
yönlendirmesiyle emin bir şekilde aksak Amenna, o zaman zaten her şey
kendiliğinden zuhur edecek. İçimizdeki
aşık ile maşuk'un BİRlikteliği her şeyi dışarda da var edecek. Bir yanda bu
içsel kaynağa tam teslim olmayıp şüphe ve korkularla BİRlikteliği
oluşturamazken ,bir yandan da dışarıdan bir sesin bizi yönlendirmesini, bizim
için en doğru olanı söylemesini isteyip, ona da tam itaatkar olmayıp, bir
tarafımızda ona başkaldırarak direnç göstermeler. Nasıl bir teslimiyetsizlik
her durumda yaşanan? Nasıl bir korkudur ki kavuşmak istediklerimizi
uzaklaştıran? Nasıl bir inançtır ki her daim şüphe duyup, El Emin olmaktan
alıkoyan? Kendimize dahi teslim olamıyorken, nasıl bir Müslümanlıktır ki inanılan?
Değil midir ki Müslümanlık teslimiyet? İçindeki ve dışındaki BİR ise nedendir
duyulan onca şüphe? Nedendir onca ayrım? İçindeki BİRlikteliğe inanırken,
dışarda diye böldüğünü farklılaştıran nedir?
Sonsuz olan evren de sonsuz noktacıklarsak, her bir
parçacığımız her birimiz değil midir ki? Bu sonsuzluk içinde sonsuzluk olan bu zerrecikleri
nasıl ayırabiliriz ki birbirinden?
22.10.2017
9.28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder