27 Şubat 2024 Salı

İçindeki simyacı kim aslında?


 

 

  Güçlü ve cesur ruhlar en zor, en sevilmeyen, en itici kaçındığımız rolleri üstlenirler. Tıpkı içimizdeki ve de yansıttığımız dışımızdaki şeytan gibi. Taşın altına elini koyanlardır onlar. Bize ayna olurlar nelerden sakınıp tuzaklara düşmeyelim diye. Sevmediğimiz yanlarımızı aynalarlar ki düzeltebilelim diye.

    İnsanlara güvenmeyen bu insanlar bize güveni, güvenmeyi öğretirler. Kuşkuyla, şüpheyle, endişeyle, korkuyla yaklaşan ve yaşayan bu insanlar teslimiyeti, kabulü, inanmayı, hayatın akışıyla güvenle ilerleyebilmeyi yansıtırlar ters açı yapan aynalarında. Onların  bu zıtlıkları dönüşüm içindir, dönüştürebilmek içindir öz doğamıza, özgünlüğümüze doğru. Bir nevi simyacıdırlar.

    Zor oluşları, zorluk yaratışları, kolaylığa, kolaylaştırıcılığa doğru bir itim kuvveti yaratır ve bizi kolay yöne çekerler aslında.

    Büründükleri bu zorlu rollerinden dolayı, hayatımdaki bu simyacı yakınlarıma hizmetlerinden ötürü Şükran duyup, sevgi ve saygımla onurlandırıyorum. Hizmetleri tüm melekelerle hissedilmiştir.

 

26.02.2024  16.39

 

 

(Devam yazısı)

   Aslına baktığımızda bu zor insanlar, zorlu insanlar diye gördüklerimizde içimizdeki, ademe secde etmeyen şeytandan başkası değildir. İçimizdeki gizlenmiş direnişçi, bölücü, karşısındakini ayrı gören Tanrıyı ayrı gören sözde inanandır. Gizli şirktir yaşanan ve yaşatılan.

    As olan iman her şeyi BİR görüp yaşayan ve yaşatandır. Kula kulluk değil, Yaratandan ötürü sevmektir, güvenmektir, teslim olmaktır, secde edebilmektir her şeye ve herkese.

   Dışarda ve de dolayısıyla içinde gördüğün bu hoşnutsuzluklarda yönünü güzele çevir, güzel yanlarını, güzelliklerini gör ve orayı besle büyüt.

 Güzel bak güzel gör güzelliklerle gör vesselam.

Seçim senin ya güzellikleri görür, güvenle, şükürle besler, beslenirsin ya da çirkinliklerin eleştiren şüpheci şikayetlerinde kendini de etrafını da yer bitirirsin.

 

27.02.2024  17.02

 

 Dünya aileme alemime güvenmeyi inanmayı seçiyorum.

 

*Göğsünü açmaz isen sevgiye, güvene, özsel birlikteliğe, göğsün hastalıkları görünür olur.

17.20

  

 

 

 

 

 

22 Şubat 2024 Perşembe

Hamuş


 


Sus ki duyup dinleyesin

Sus ki okuyup anlayasın

Sus ki bakıp göresin

Sus ki koklayıp hatırlayasın hakikati

Sus ki tadıp keyf-i keşf eyleyesin

Sus ki hakikatin Hakikaten konuşsun, duyulsun, idrak eylensin…

 

21.02.2024  15.18

 

 

Okuyabilmek için de dinleyebilmek için de yazabilmek için de önce susmak gerek içre içre…^^

 

Not: Samut Babaya selam olsun…

Samut Baba türbesinin mesire yerinde ki tek olan selvi ağacıyla çam ağacının, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla kutsal kavuşumlarının şahitliğinde Samut olabilmek…^^

 

15 Şubat 2024 Perşembe

Anahtar ‘’Biz’’

 



  ‘’Biz’’ hissedip yaşayınca her şeyi çözüp giriyorsun içeri. Önce kendi içine girebildiğin için kendin olan her şeye de giriş yapabiliyorsun böylelikle.

      Kendi Hak varlığının Hakikatini, Hak ettiğini ve Hakkın olduğunu idrak ettiğinde, sözünde özünde BİR oluyor. Eğilip bükülmüyorsun gereksizce, tevazun zannettiğin durumlar, insanlar, olaylar vb. karşısında. Ya da Hak etmemenin ezik güvensizliğinde ezmiyor, ezdirmiyorsun kendini.

  Söylediğin sözün, yaptığın davranışın arkasında duruyorsun dimdik ‘’Elif’’ gibi. Çünkü kim ve ne olduğunu bilmenin Özgüveni seni her daim destekliyor. Böyle olduğunda ‘’Biz’’ anahtarı çalışmaya başlıyor. Kilidi kendinde açınca yaptığın eylemler, söylediğin sözler vb. kendin olan her şey ve herkes de kabul görüp ‘’Biz’’ oluyor. Kabulü önce kendine ver ki açılsın gizli hazine anahtarı.

Not: anahtar ‘’sen’’ sandığın kapının üstünde.

15.02.2024   01.02

   

  ‘’Biz’’ olmak zamansız mekansızlıkta Tanış olmak tanışık olmak hali, birliği, beraberliği biliş hali. Böylesi tanıdık olunca her şey bir çiçek gibi samimiyetle açılıveriyor. O zaman biliyorsun her ne yaparsan yap her ne söylersen söyle her halinle her daim kabul göreceğini. [Böylelikle ezilip büzülmüyorsun kendine ‘’acaba karşı tarafın canını mı sıkıyorum hep aynı sorunlarımla dönüp dururken ve defalarca aynı şeyleri anlatırken?’’ diye, ‘’rahatsız etmiyorsam gelebilir miyim? Girebilir miyim? Arayabilir miyim?’’ vb. Böylesi içsel eziyetler ve kendini değersizleştirmeler yerini öz kabule, onurlandırmaya, desteklenmeye bırakıyor.]

Bu kendinin ‘’Biz’’ hali, sevgisiyle, hoş görüsüyle her şeyi eritip göğsünü genişletiyor.

15.02.2024      

 

 

 

4 Şubat 2024 Pazar

‘San’dık


 


 

Sanılarımla dolu sandığım.

Sandığım ne var ne yoksa hepsi sandığımda.

‘’böyle sanıyorsun’’ o yüzden de ‘’öyle yaşıyorsun’’. Sanmadığını zannettiklerinde de yine ‘’sanı’’yorsun aslında.

Gerçek sanıyorsun içindeyken, yapamam sanıyorsun, yaparım sanıyorsun…vb.

İçindeyken her şeyin ‘’bu bir sanı’’ deyip, dışına çıkabilsen şahitlik merkezine. İşte o zaman hakikat adımları atacaksın kendine.

Sanıların içinde attığın her adımda bir labirent gibi sanı duvarlarıyla karşılaşacaksın. Oysa minik bir farkındalık dokunuşuyla ‘’bu bir sanı’’ deyip yıkabilirsin tüm sanı duvarlarını.

Sanılarımızın içindeki dünyada bir sandığa kapatmışız kendimizi, kilit de biz anahtar da.

Sanılarından sıyrılıp sırrına erersen eğer, sonsuz bir ummanda kapağı açılmış yüzen bir sanduka gibi görürsün kendini.

 

02.02.2024   00.25

 

Şahitliğin şahitleri





 


 

‘’Uzaktan bak’’ dedi bir dost. Yakından bakınca tıpkı bir aynaya bakar gibi tüm kırışıklıkları, kusur diye adlandırdıklarını görürsün ama biraz geriden bakınca kendine ‘’ne güzelim’’ dersin.

   Hayatta öyle; şahitliğinde kaldığında her şey şahane. İçine girip dalınca bide kaptırınca cehennemine hoş geldin. Boşuna dememiş erenler cehenneminin odununu getiren sensin diye.

   Şehadet dünyasına şahitlik etmeye gelmişken, kainatın ahenginde her şeyi merkezinde bırakmak varken, tereciye tere satmanın, müslüman mahallesinde salyangoz satmanın ayarı kaçmış şaşkolozluğunda sallıyoruz kendimizi bir oyana bir bu yana.

   Niye hep seyyahlık, seyir halinde olma, kendini dağlara, çöllere, şehirlere, ülkelere…vb. atma cezbesine kapılırız?

Çünkü hem gelip geçen oluruz tutmadan tutunmadan, hatta tutunduklarımızı da bırakmanın hafifliğinde hem de şahitliğin hayranlığında seyre dalarız ilk gördüğümüz yerlerin güzelliklerine.

Misafirizdir her yere ve bu seyahat-ı seyyarlık bize her daim misafir olduğumuzu, kapılmadan kaptırmadan şahitliğin şahaneliğinde kendimizi cennetimize taşımayı hatırlatır.

  Seyir halinde olanı seyretmeye hayatında bir nebze de olsa alan açtığında, Allah dostları yanında belirir. (Bir köpek, bir kedi yanına oturuverir, bir ikram gelir oturduğun herhangi bir yerden, gökyüzünde gökkuşağı belirir, bir taş ilişir gözüne kalpten;)

   O zaman ne zaman daralsan bir adım at kendine ve yürü karşına çıkan bir ‘’can’’ banka otur. Dalacaksan eğer seyre dal, şahitliğine dal. Hayatın içine dalma girdabına çeker seni.

 

04.02.2024  14.28

 

Not: bugünün seyir fotoları şahitliğin şahitleri.

 

 

 

14 Ocak 2024 Pazar

Keşif


 


 

En büyük keşif kişinin kendini keşfetmesi. Ruhunun haritasını çıkartıp onun izinden gidebilmesi. Hayatın en büyük macerası bu.

  Vücut ikliminin sultanı sensin, nerde ve nasıl esersen öyle yaşarsın hayatını.

Keşfet yaşamının varlığının hakikatini, keyfet sana sunulmuş olan bu hayatı.

   Niye her zerre döner?

 Kainattaki her şey dönmede dönüşmede. Her şey kendi ekseninde dönerken birbirinin de etrafında dönmede tıpkı ''Sema'' gibi. Kendi ekseninde neden ‘’tur’’ atar insan? Kendine döner, içine döner, içindeki evrene döner, keşfeder keyfeder. Kendi nur varlığına döne döne kavuşur.

   ‘’ Ne ararsan kenedinde ara Mekke’de, Kudüs’te  Hac’ da değil.’’ Demiş nice pirler, alimler, bilgeler… bul demiş kendini, hakikatini. İçine attığın turlarla keşfedersin kendini. Hz Musa’nın Tur dağına, Hz Muhammed'in Nur dağına çıkması gibi. Tur da sensin, Nur da, turu atan da, tur rehberi de… hepsi sen.

Senden sana bir seyrü sefa alemi vesselam…

 

11.01.2023   00.35

12 Ocak 2024 Cuma

Tünelin sonunda ki ışık


 


 

Sadece ölürken değil, doğarken de gördüğün aynı ışık. Bir rahimden doğuyor rahmet olup ölüyoruz. Aslında hep doğuyor hep ölüyoruz. Anne karnında, toprağın altında, bir mağaranın içinde geçirilen süreçlerle olgunlaşıp ışığımıza(nurumuza) doğru baş gösteriyoruz; bir bebek gibi, bir fidan gibi, bir peygamber gibi.

      Aslında ne doğuyoruz ne de ölüyoruz sadece form değiştiriyoruz. Yaşarken nasıl ki aynı beden içinde değişik formlara bürünüyorsak, bebeklikten yaşlılık ve ölüm eşiğinden geçtikten sonrada tekrar ayrışıp melekelerimize, başka başka hallerde hep var oluyoruz. Var oluş daim. Oluş daim, varlığımız daim. Devir Daim…

    Her nefesle ölüp her nefesle doğuyoruz. Her akşam ölüp her sabah doğuyoruz hep ışığa(nura) doğru.

     Karanlık, ölüm, rahim olmadan, ışık, doğum, rahman olmaz. İkisi BİR ve ikisi Varoluş. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…

 

10.01.2024  23.55

 

 

Oluşuyoruz her Daim, dönüşüyoruz her Daim, Bir Devir Daim süreci…

   Bu dünyaya doğup, öldüğümüzü sandığımız sadece bir dönüşüm, başka bir hakikate doğuyoruz yeniden ölmek dediğimiz değişimimizi yaşayarak. Ne doğum bir başlangıç ne de ölüm bir son. İki nokta arasındaki çizgi misali yaşıyoruz bu dünyayı ama noktalar sonsuz daim. Aslında sonsuz noktalar arasında geçiş yaparken hep duruyoruz. Durmadan bulunmadan geçiş yapmak olası dışı. Geçerken her bir noktadan bulunuyoruz da aslında, bulunurken de duruyoruz. Belki de hep duruyoruz bulunurken kim bilir? Hakikati Bir tek Allah Bilir.

 

Not: yanlış hatırlamıyorsam filozof Zenon’unda böyle bir fikri vardı, aslında hareket yok diye.

 

11.01 2024  00.17