20 Aralık 2010 Pazartesi

GÖRDÜM Kİ






İki bambaşka bir gündü geçirdiğim. iki başka bir boyuttu yaşadığım. Yaşamın,huzur,hüzün,mutluluk,neşe,acı,,sevinç... hepsinin bir arada olduğu,hepsinin AN olduğu bir boyut.AN'nı yaşadığım,AN olduğum iki gün.

Gördüm ki aslında herkes annem,herkes babam,kardeşim,eşim,sevgilim,arkadaşım,dostum... hepimiz BİR dik o iki günde. BİR olmanın huzuru,sevgisi,güveni sardı herbir yanımı. Ben hem hepsiydim hemde hiçbiri,herkes bendi,içimdeydi. Sevgilerini,çocukluklarını,büyüklüklerini... gördüm gözlerinden bakan o güzel ince naif ruhlarında.

İçimi dinlemeyi gördüm,hissettim. O hep doğruyu buldu,doğruya yöneldi,doğruyu yaptı. Ve anladım ki bugüne kadar ona hiç güvenmemişim,sesini duymak istememişim,duysam da o na göre karar vermek istememişim.

Anladım ki tüm perdeler kalktığında, tüm görünenlerin ötesine baktığında, doğruyu yapıyor,doğrunun kendisi oluveriyorsun. İç sesimi gördüm,iç sesimi tanıdım,iç sesimi yaşadım bu iki günde. Ve bu ses hiç yanıltmıyor,çok güvenli,saf ve temiz. Öyle de kolay ki, hemen buluveriyor seni. Ne kadar zormuş gibi görünsede öyle usulca baş gösteriyor ki,sıcacık güvenle sarıyor seni ve söylüyor sana gerçekleri,OLduruyor seni gerçeklerin içinde. Ne mutlu gösterene.Ne mutlu yaşatana Ya RABBİM!

Bir nefes olduk,bir nefeste tıkandık,bir nefeste açtık tüm pencereleri,tazelendik yeni nefeslere.

Gördüm ki aslında, herkes bu saf ruhun perdelendiği,katmanlandığı,katranlaştığı,kalıplaştığı,ruhun özgürlüğü için mücadelede ve O ruh'a ulaşmak öylesine naif ve içten ki, yeterki ona güvenip açılmaya niyet edelim O hemen usul cacık süzülüyor dışarı ve sana Gel diyor,göster diyor gerçekleri.


Bedenler,kılıflar öylesine yanıltıcı ön yargı kalıpları oluşturuyorki,öze inip,özü görüp onunla kucaklaşamıyoruz.Zihin öğrendiği kalıplarıyla,bedenlere,kılıflara,tipik jest, hareket ve mimiklere bakarak kararını veriyor,tüm ön yargısallığıyla.Bu aslında onunda suçu değil. Zihinde Tanrısal,onu da yaşarken çaktığımız kalıplarla boğuyoruz.Kalıpların kölesi oluyor öze inemiyoruz. Oysaki Tanrısal zihnimiz,tıpkı ruhumuz gibi pür.


Ruhun,özün çıkmasına izin verince,iç sesi,kalp sesi yaşanınca,duyulunca,beden de,zihin de ona amade oluyor.Ruh hepsinin elinden tutuyor. Sanki beden de,zihin de bir çocuk oluyor ruhun o görkemli ellerinde.Ve bu Tanrısal Eller sana doğruyu yaptırıyor,doğruyu gösteriyor. Sonsuzluğun BİRliğini,sonsuzluğun BİR ellerini tutturuyor.


Hayatımda hiç tanımadığım,hiç görmediğim insanlarla meğer ruhum tanışıkmış. Engelleyen zihin ve bedenimmiş. Ruh,öz,kalp açılınca tüm engeller kalktı,sevgi enerjisi heryeri kucakladı. Tanımadığım kollar annem oldu,babam oldu,sevdiğim oldu... hepsi de aynı düşlediğim sevgiyi verdi.


İtici gelen,istenmeyen,beğenilmeyen gelen,boş ön yargısal yanılsamalı zihnin yaşanmışlık dolu anılarıymış. Bunlar itici gelen giydirilmiş beden kostümleriymiş meğer.Kostümlerin,rollerin ardına bakınca sıcacık,güven dolu,masum çocuksulukta sonsuz sevgiyi gördüm.Sanki bize çıkarın kostümlerinizide gelin sarılın bana der gibiydi.


Allah her şekliyle,her haliyle bize göstermeye çalışıyor.Şükürler olsun ki hiç bizden vazgeçmiyor.Görebilmemiz için her yolu deniyor.Ve bize Rahmetiyle yardımını yağdırıyor her şekliyle.Şükürler olsun! Yağdırdığı bu Rahmetinde bizleri arındırıp,tüm katmanlaştırdığımız kalıplarımızdan sıyırmaya,Öz'le buluşmaya, onunla buluşmaya çağırıyor.Yağdırdığı her Rahmetle,dışımızdaki kalıpları yakmaya,onları ateşinde eritip,yanmayan Öze kavuşturmaya çalışıyor.


O yüzdendir yağdırarak yaşattığı acılarla ,çilelerle,hüzünlerle,sevinçlerle,mutluluklarla,neşelerle...Aşk ateşini tutuşturup yakarak yanmıyana ulaştırmaya doğru yolculuk.


Bu yolculukta Allah izniyle,Onun tuttuğu ışıkla aydınlanıyor yürüyen her adım. Allah dilerse aydınlanıyor tüm yollar.Şükürler Olsun!


Kalıpların,rollerin ardındakini gösterene,onu yaşatıp tattırana Şükürler Olsun! Öyle büyük, öyle güzel,öyle içten,öyle sonsuz bir sevgi ki bu hep orada kalmak istiyorsun. Herkes,herşey senin yuvan,sen onlarla bir bütünsün sanki.Hiçbirşey aramıyorsun,oracıkta kıvrılıp yatmak,O BİRikteliğin sevgisini hissetmek istiyorsun.Bu his seni huzurlu bir dinginliğe,tatlı bir uykuya çeker gibi geliyor.


Kimsenin rolünü üstlenmeme gerek yok. Ben kendim olma rolünü seçmişim. Annemin,babamın,kardeşlerimin,onlarında ötesindeki geçmişlerimin,yaşanmışlıkların... hiçbir yükünü,sorumluluğunu taşımıyorum. Herkes hayatta kendisi olma rolünü yaşadı,sorumluluk seçimlerini yaptı,rollerini bazıları oynadı ve gittiler,bazılarıda hala oynamaktalar. Bana düşen bunları görebilmek,bana kattıkları gücü,sevgiyi,güzellikleri,özellikleri,renkleri,kokuları,dokuları,tatları herşeylerini görebilmek hatta daha da ötesinde bu rolleri onlara oynatan "O" eşşiz gücü "O" eşşiz sevgi kaynağını görebilmek.Ve böylece bakıp bana izin verilen,bana sunulan yolu yürüyebilmek AŞKla...


Hayatın bize sunduğu roller içinde yerimi gördüm.Oynanan rolleri gördüm.Roller içindeki rolleri gördüm.Hayat tablosu gözümün önünde yaşattırılınca,kendim kendime gösterilince,gördüm büyük oyunun içindeki küçücük rolümü,rollerimizi. Ve anladım ki aslında hep aynı sarmalın çözülmesi için uğraşıyoruz. Hayatımızda ki sevgi+ özgürlük dengesini tutturmaya çalışıyoruz. Öğrenilmiş,şartlandırılmış çaresizliklerimiz içinde,rol kalıplarımızın altında ezilmişliğimizin altından kalkmaya çalışıyoruz hepbirlikte.


Kişiler,bedenler,konumlar,yaşamlar hernekadar farklı görünselerde. Yaşanan hayat hikayeleri hernekadar farklıymış gibi gelsede hepsinde BİZ varız. Hepsinde "ben" var, "ben"de Hepsi var.


Geçmiş,gelecek,şimdi hepsi "ben"de benim taa derinlerdeki özümde.Özler karşılıklı buluşunca,bedenlerin gerisindeki kalpler konuşunca,zaman zamansızlaştı,hepsi BİR oldu. Zaman,ruhların BİRliktelinde dümdüz oldu, O AN oldu. Zaman dışımızda değil,içimizde oldu. Tüm atalarım,kaybettiklerim,kazandıklarım,şu an sahip olduklarım,gelecekte arzuladıklarım hepsi O AN da ordalardı ve ben hepsiyle sevgiyle kucaklaşıyordum. Çirkin,itici bir beden kostümünün gerisindeki güzelliği gördüm ve ona sarıldım. Anladım ki bunlar sadece kostüm,sadece verilmiş,dağıtılmış roller,büyük senaryo da bizler,oyuncular. Şükürler Olsun ki uyandırana.Oyunun, senaryonun farkındalığını yaşatana. Kostümlerin,rollerin gerisindekini gösterip yaşatana...


Sanırım bu insan hayatında bir nebze de olsa yaşatılıp,gösterilince artık hayat eskisi gibi olmayacak demektir. Artık yaşattırılan bu eşsiz ANların farkındalığı suya atılan minik bir taşın etkisiyle yayılan ve büyüyen halkalar gibi tüm hayatıma yayılacak ve ben bu güzellikleri, atılan bu tohumun ağaç haline gelmesini zevkle,mutlulukla,huzurla,Aşkla,sağlıkla... nice güzelliklerle seyredip yaşamaya başlıyorum.Şükürler Olsun!


Allah hayatımda yaşattığı mucizeleriyle,bana her yoldan,her şekliyle,sevgisini,desteğini,ilgisini yolluyor. Işığıyla içimi aydınlatıyor.Aslında herkesin herşeyin sevgilim olduğunu,rollerin,kalıpların ardındaki tek bir Aşk kaynağı olduğunu,çok daha iyi anlıyor ve hissediyorum.Öğrencimde olsa,arkadaşımda olsa,hiç tanımadığım tesadüfi(böyle bir şeyde yok:) kişilerle olan birlikteliğimdede olsa,annem de, babam da olsa,kardeşim de olsa onların hepsi birer bendenli kostüm. Asıl sevgi ve Aşk kaynağı bu rolleri oynatan,bu bedenli kostümleri giydiren,bu senaryoyu,bu sahneyi yaratan Yüce ALLAH. Özlemimiz ona,susuzluğumuz ona.


Bu bedenli kostümlerle kavuştuğumuzu sandığımız daha doğrusu bedenli kostümleri kaynak sanıp,gerçek sanıp Aşkla,sevgiyle sarılışımız sonrasında ki tükenmişliğimiz yanılsamamızdan.Asıl kaynağa olan körlüğümüzden. Kaynağa sarılsak,kaynak bizi tüketmez,kaynak yormaz. Kaynak enerjiyle çoşturur.


Tıpkı bu iki günlük çalışmada deneyimlediğimiz gibi; herbirimizin hikayesi farklı kişilerle,yani kostümlerle gelişsede ,bunları açığa çıkarıncaya kadarki yorgunluğumuz,kaynağa ulaşınca son buluyor.Yeniden BİR oluyoruz ,güçleniyoruz,taze bir nefes alıyoruz kocaman...Bizi yoran taşıdığımız bedenli kostümlere zihnimizle yülüklediğimiz kalıplar ve de bunlara inanıp,sarılıp,kör olup yaşamaklar.ÖZ asla yormaz,kalbin sesi seni kurtarmak için sesleniyor;dışına çık ve gör diyor nasıl yüklerin altındasın.Oysa sen saf,pür,duru,güzeller güzeli bir ışıltısın,akansın,akışkansın.Kendini nasılda isleyip pislediğini gör.Gör kalıpların anlamsızlığını ve özün gibi özgür yaşa,pür yaşa diyor.Bir kez yaşattırıldımı bu deneyim artık herşey eskisi gibi olmayacak demektir.Herşey bütünün ve benim hayrım için en hayırlı şekliyle yaşanıyor demektir.


Sarılmanın neden bu kadar önemli vede güzel olduğunu gördüm,hiç tanımadığım yabancı diye adlandırdığım,güzel,çirkin,çekici,itici... diye adlandırdığım insanlara sarılırken. Çünkü sarıldığım beden kostümleri değildi. Biliyordum ki onlar hayatlarındaki rollerini oynuyorlardı. Tıpkı benim de kendi rolümü oynayışım gibi ,bu büyük senaryo içinde.Sarıldığım daha da ötesiydi,geçmişimdi,geleceğimdi,şimdimdi. Zamansız sonsuz BİRlikteliğeydi sarılışım. İçimdeki zaman da zamansızlığı gördüm. Herşey herkes sevgi çemberinde zamansızlık vede boyutsuzluktaydı.


TEŞEKKÜREDERİM!!!!


Münire Mine Arslan


20.12.2010 saat:20.25



29 Ekim 2010 Cuma

RÜYA'DAN AŞK'A UYANMAK





Aşkın kaynağının özündeki gerçek olduğunu görmez olmak; Aşk'a kör olmakmış.

Gördüğümüzü sandığımız,bulduğumuzu sandığımız kendi özlemsel susuzluğunu duyduğumuz; özümüze duyduğumuz aşkmış. Özümüzle buluşamamanın verdiği derin özlem.
Dışardaki aşk aynasında kendi gerçeğimizi görüp ona aşık olmuşuz. Yüceltmişiz buyüzden yaşanan her aşkı. Yücelen kendi kaynağımızdan görmüşüz, yansımalarımıza bakıp bakıp oldurtmuşuz kendi eşsiz düşsel gerçekliğimizi. Sonra birden dünyasal gerçekler uyandırmış Aşk'ı; uyan!gördüklerin senin gerçeklerin! . Görünenlerin gerçekleri bambaşkaymış,onlarda kendi yanılsamalı yansımalarını yaşıyorlarmış. Herkez yanılsamalar dünyasında( Platon'nun da tabiriyle "yansımalar dünyası" ) gerçekliğine inandıklarıyla aşk yaşıyorlarmış.

Sanırım bu yanılsamalı dünyada karşılıklı aynı yanılsamayı, aynı rüyayı gördüğünde bu iki kişi rüyada yok olup, gerçeğin BİRliğinde uyanıyor olacaklardır.

Yanılsamalı yansımalarla dolu bu dünyanın tüm bağlarından kopup ÖZüyle Aşk yaşayan , iki ÖZsel varlığın örtüşmesiyle oluşan bu eşsiz denklem BİRlik'te sonsuzluğa uyanıyorlarmış.


Münire Mine Arslan

29.10.2010 cuma .18.15

25 Ağustos 2010 Çarşamba

KELEBEĞİM





Her günün sonunda ölüp,yeni bir sabaha yeniden doğan sonsuz renkli kelebeğim. Ama illede Maviyim. Meleklerin yeryüzüne indiği civit mavi saatlerin maviliğinden. Denizin ve gökyüzünün uçsuz,uçuk maviliğinden…



AN’nın güzellikleriyle birikmiş BİR günün tadıyla yaşayıp, ölebilmek bu günün sonunda. Yattığın yatağın yastığında bırakıp bedenini, ruhun sonsuzluğunda yaşarken arınıp, her günün ışıldayan sabahında, pırıl pırıl gözlerle yeniden doğmak.



Üzülürdüm kelebeklerin ömrüne düne kadar, varlıklarıyla bize gösterdiklerini anlayana kadar. Meğer her güne ölebilmeyi gösteriyorlarmış tüm güzellikleriyle. O yüzden bu kadar özgür uçabiliyorlarmış. Biz ömürlü insanlara, ölmeden önce ölebilmenin güzelliğini, özelliğini simgeliyorlarmış pır pır uçan ışıltılı renkleriyle. Dokununca toz olup uçuşan, grileşen solan renkleriyle de; dokunulmazlığı, sahiplenilmezliği gösteriyorlarmış, her şeyiyle özgürlüğü yaşayarak. Kanatlarının narinliğiyle, dokunduğunda yok olan o eşsiz renkleriyle, BİR güne yaşayıp BİR güne ölmeleriyle, biz ömürlü insanlara güzelliğin sırrını açıklıyorlarmış meğer. Biriktirmeden olumsuzluklarını, tüm olumsuzluklarına ölebilmeyi gösteriyorlarmış tüm naifliklerinde.



Belirlenimsizliği gördüm, bir kelebeğin kanadının renklerine elleyince, elimde dağılıveren grimsi toz zerrelerinde. Anladım ki hayatta bir şeyleri belirlemeye, sahiplenmeye kalktıkça, tıpkı elinde dağılıveren grimsi toz zerreleri misali uçup gidiveriyor dokundukların.



Tüm güzellikleriyle yaşayıp, her güne ölebilen kelebekler dedi ki; ÖL, senin ışıltını söndüren her şeye her günün sonunda ÖL. ÖL ki yeni bir güne pır pır parıldayabilesin eşsiz renklerinle. Kanatlarımın eşsizliğinde gör; AŞK ın eşsizliğini, dokunulmazlığını,belirlenimsizliğini, özgürlüğünü gör. Ve bana olduğum gibi bak, olduğum gibi gör ışıldayarak pır pır uçan varlığımı. Bu eşsizliğime dokunduğun an bilki ben artık ölmekteyim, ölüyüm. Senin sahiplenici, meraklı ellerinde ,diğer ölü arkadaşlarımın yanında,koleksiyonunun içinde,ölü bir parçayım çerçevelenmiş görüntümde.













Önceleri kendimeydi yazdıklarım,sonra anladım ki kendimin her bir parçası olan BİZlerle olan BÜTÜNSELLİK’ e, BİRliğimize yazdıklarım.



Münire Mine Arslan.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Bütünselliğime Taşıyan Düş Gemim




“ Hayırlı mal,hayırlı insana yaraşır” Makalat. Sösüzden yola çıkarak; yaşadıklarımız,karşılaştıklarımız…vb.bize yaraşandır. Bizim aynamızdır bizi bize gösteren,nerde olduğumuzun, ne durumda olduğumuzun pusulalarıdır adeta. Ne mutlu farkedene,farkedipde pusulayı doğru kullanabilene ve yolunu aydınlatıp yürüyebilene. Allah bu yolda kimseyi ışıksız bırakmasın,ışıklar içerisinde de kör eylemesin.


Bu alemde ilerlerken çektiğimiz zorluklar,bocalamalar,üzüntüler…vb. öteki aleme yarın zevk ve neşe içinde gidebilmemiz içindir. Önümüze çıkan her sorunu,her endişeyi her zorluğu yolumuzu aydınlatan pusulalar,meşaleler gibi görüp sevinçle karşılayıp,kabullenmek ve bunları doğru tutup,doğru değerlendirip yolu yürümek gerek. Bizim olumsuzluk olarak gördüklerimiz,kötü olarak gördüklerimiz,yanlış olarak nitelendirdiklerimiz,hemen yanı başlarındaki olumluluğu,iyiyi,doğruyu görebilmemiz içindir. Çünkü onlar BİR ve aynıdır.


Onlar bizdeki eksik parçaları,ruhumuzun ,özümüzün bölünmüş,parçalanmış kısımlarını gösterip, onları tamamlayalım,özümüzle bütün ,özümüzle uyumlu yaşayabilelim diyedir. Tıpkı yap-boz’un parçaları misali ; Şaheser bir tablo olarak yaratıldık. Yaşarken bu şaheserden parçaları teker teker yitirdik. Şimdi yitirdiğimiz bu parçaları arıyoruz . Biliyoruz ki özümüz, bütünlenmeyi,TAM olmayı,mutlu olmayı istiyor. Çünkü zaten öyle idi ,biz onu yap-boz haline getirdik. Şimdide tekrar bir araya getirip o şaheseri çerçeveletip asmak istiyoruz yaşam duvarımıza.


İşte tam da oyunun bu noktasında, yap-boz’un doğru parçalarını bir araya getirmeye çalışırken yoruluyoruz,yılıyoruz,sabrediyoruz,sabırsızlanıyoruz,üzülüyoruz,seviniyoruz… oysaki karşımıza çıkıp elimize gelen her parça,doğru olan parçayı bulup,doğru yere yerleştirebilmemiz için bize ip ucu veriyor. Hayatımızın renklerini, şekillerini,figürlerini,fonlarını oluşturup saheserimizi ortaya çıkarmamızı sağlıyor. Tıpkı yaratılışımızda olduğu gibi,özümüz gibi,BİRliğimiz gibi…


Bu yap-boz’u tamamlarken bize yardım eden en büyük yardımcı AŞK. Her şeyde olduğu gibi,her şey olduğu gibi AŞK. Yaşattırılan,yaşanan her Aşk’la, seni sana gösterip,yolunu bulmana,özüne kavuşmana,eksik parçalarını bulup,bir araya getirip,bütünselliğine ulaşmana,saheserinle kucaklaşmana yol açıyor ,ışık tutuyor,yol gösteriyor.


Şükürler Olsun Yaradan’a!


Yaşadığım çalkantılar, beni bütünselliğime taşıyan düş gemimin ilerleticisidir/yakıtıdır. Çalkantıların,dalgaların beni gelişi güzel savurmaması için, onların yönünü,şiddetini,gücünü… farkedip, ona göre rotamı mutluluğum doğrultusuna yöneltiyorum. Vira Vira diyorum mutluluğumun rotasına. Vira Vira diyorum beni bütünselliğime taşıyan düş gemime…